Zaman tunç çağı, silahlar tunç
Bir tunç mızrak saplandı omuzuma
Savaşırken istilacı düşmanla
Tüm halkım ağıtla karşıladı
At üstündeki sessiz bedenimi
Atımın yularına sarıldı babam haykırarak
Akrabalarım bağrıştı
Yarim bayılarak yere düştü
Götürüldüm Teşup mabedine
Rahip kutsadı bedenimi
Çiçeklerle bezetildim
Kalbimin üstüne siyah bir gül koydu yarim
Fırat kıyısından kopardığı
Ağıtlar , haykırışlar dualarını keserken rahibin
Dört siyah atın çektiği kutsal arabayla
Taşındım uzun uyuyanların yanına
Dört yanı blok taş dizili
Üzeri kapak taşlı uyku yerimi
İki at karşılığı satın almıştı
Mezarıma iri meyveliği koyan babam
Başucuma bezeli bir çömlek bıraktı annem
Meyvelikler , kaseler getirdi akrabalarım
Yarim al boyalı testiyi koydu kalbimim üstüne
Birlikte şarap içtiğimiz
Beş bin yıl sonra
Beş nisan sabahı uyandım
Bir dozer canavarının kükremesiyle
Dağıtıyordu bir bir parçalayarak
Toprak altındaki uyku odalarımızı
Kimseler duymadı feryatlarımızı
Aşşa da çığlıklarımız Fırat’ı
Ta ki, Kargamış savaş arabasından bildiğim
Arkeologlar gelene kadar
Onlar canavarı dizginleyip
Dağılmış parçalarımızı topladılar incitmeden
Çizimler, fotoğraflar derken
Şimdi misafiriz
Gaziantep Müzesinde
Bir plastik torba içinde
Mehmet ÖNAL
Yüreği acılı Thetis bilir ki oğlu Akhileus
katılırsa Truva savaşına ölecek.
Gönderir onu Lykomedes’in sarayına
kendini vursun zevke sefaya, kızlara, şaraba,
unutsun kılıncı, kalkanı, katılmasın savaşa,
Fakat, kahin Kalkhas kehanetini bildirir
“Şayet katılmaz ise Truva savaşına Akhileus
Akhalar kazanamayacaklar savaşı,
alamayacaklar güzel Helen’i”
Cin fikirli Odesseus gelir Lykomedes’in sarayına
Sırtında iri bir bohçayla satıcı kılığında.
Başına üşüşür kıralın cilveli kızları
Kimi boncukları beğenir kimisi şalı
Alındığında cıncık boncuklar
Alttan beliriverir gümüş renkli savaş silahları
Kızıl saçlı, yandan yırtmaçlı biri atılır silahlara
Odesseus gizlice gülümser
kız kılığındaki arkadaşı Akhilleus’a
Birlikte Truva savaşına doğru terkederler sarayı
Geride bırakarak kralın kızlarını
Thetys’in gözyaşlarını
Mehmet ÖNAL
Karşı kıyıda Part atlıları
papirus ruloları getirir Sin bullalı
Zeugma’dan yanıtı gider Zeus, Mars bullalı
Şimşir saplı mızrağıma yaslanmışım.
Gözüm Fırat’la akar aklımda yar.
Yine Fırat’a gölge, kalbime ateş düştü.
Ey hasreti buram buram kalbimde tüten yar,
Narin parmağındaki yüzük taşı mı kırıldı.
Yoksa yüzüktaşı ustasının gözüne perde mi indi.
Varsın Eros betimli olmasın, parmak izin de bana yeter.
Mehmet ÖNAL
Kalbimin üstünde sarı saç demetinin yanında ona da yer var.,
Sen yeter ki parmak izli bullalı bir mektup sal
Fırat’ın bereketli toprakları beşik olur ona.
Medeniyetler gelir medeniyetler geçer üzerinden
Tarihe paha biçilmez eser olur her bir taşı…
İlk olarak Helenli’leri ağırlar antik kent,
İsim babası olur İskender’in generali
Fırat’ın Silifkesi der ona.
Sonra Roma’lılar gelir Tanrı misafiri gibi.
Fırat’a köprü olan kentin
Anlamını adına taşıyarak
ZEUGMA koyarlar ismini.
Villalar kurulur ZEUGMA’ da
Fırat’ın kıyıları boyunca.
Zenginlik ve ihtişamda boy ölçüşür
İskenderiye’yle, Atina’yla.
Mozaikler hayat bulur Zosimos ustanın elinde
Mitoloji ölümsüzleşir, tanrılar savaşır
Tarihin ayak izlerini taşıyan mozaikler
Bir kez daha kutsallaşır.
Ama tarih boyu savaşların, depremlerin yapamadığını
Ve yangınların yakamayıp, insanların yıkamadığını
Bu kez Fırat yapar,
Eteklerinde taşıdığı ZEUGMA’ yı koynuna alarak,
Dalgalarıyla sımsıkı sarar.
Onca TAPINÇ
Çoban Memo sen de git,
Artık gelme.
Eteklerim ıslandı,
Balıklar sırdaşım benim.
Duymadı zavallı insanlar,
Bu geçmişte de böyleydi be Memo.
Hani hatırlar mısın yıllar önceydi.
İlk zenginler geldi buraya.
Sen bu tepenin başında,
Sürülerini otlatırdın, Memo.
Keyfin hoş, gerisi boştu.
Özellikle sabah saatlerinde,
Fırat’ın gelin gibi süzülüşünü seyrederdik.
Seyrederken ne gam,
Nede kederimiz kalırdı.
Gelin gibi süzülen Fırat’a
Hayran hayran bakardık.
Sen söylerdin, ben dinlerdim.
Seni burada kovdukları günü,
Hiç unutmadım Memo.
Her aklıma geldiğinde,
Bir başka hüzünlendim ben.
Ağlarım sular seller gibi.
Çoban Memo sen de git,
Artık gelme.
Eteklerim ıslandı,
Balıklar sırdaşım benim.
Hani hatırlar mısın,
Adıma yapmışlardı burayı.
Ne saltanattı o günler Memo.
Ben hiç sevmedim bu saltanatı.
O ihtişamlı villalar, hamamlar hep geçti.
Ama gelin gibi süzülen Fırat.
Hep süzülür sanırdım.
Yok be Memo,
Bazan gelin gibi süzülen,
Bazan da bıçkın delikanlı gibi hırçınlaşan,
Fırat’ı da kestiler Memo.
Artık git sende gelme.
Bu teknoloji yok mu, bu teknoloji.
Hatırlasana Fırat’a kimsenin,
Gücü yetmez derdik.
Yok be Memo.
Onun da boğazını sıktılar.
Üzerime saldılar.
Eteklerim ıslandı.
Boğulacağım Memo.
Git artık sende gelme.
Offff Offf…
Memo gel seninle,
Biraz geçmişe gidelim.
Belkıs’ın boşaldığı günlere.
Hani şu erozyon belasının,
Başıma tebelleş olduğu günleri hatırlasana.
Benim üzerimi yavaş yavaş,
Toprakların kapattığı günleri.
Çığlıklarımı kimse duymamıştı.
Beni diri diri toprağa gömmüştü erozyon.
Sen yine yanıbaşımdaydın.
Kısık sesle konuşurduk.
Koyunlar, kuzular.
Sohbetimize kulak misafiri olurlardı.
Of be Memo sıkıldım.
Sende git artık gelme,
Eteklerim ıslandı,
Ben balıklarla konuşacağım.
Yok be Memo kusuruma bakma.
Gel biraz daha dedikodu yapalım.
Şu İngiliz ajandan bohsedelim.
Bileziklerimi alan.
Halkalarımı çıkaran İngilizden.
Ne kötü adamdı be.
Her aklıma geldiğinde korkuyorum.
Neyse ki mücevherlerimin birazını aldı.
Ama bana dokunmadı Memo.
Çoban Memo, sana aşık olduğumu biliyorsun.
Hani şu dostumuz Ayşe Hanım var ya.
Bana çiçeklerle geldi birgün.
Sen yoktun o gün.
Ama görmeni isterdim.
Önce çiçekleri sen gönderdin sandım.
Beni istemeye geldiklerini düşündüm.
Yanılmışım be Memo.
Beni o gün görecektin.
Gelin gibi olmuştum.
Of be Memo sıkıldım.
Sular eteklerimden yukarı çıkıyor.
Kusuruma bakma Memo.
Hani şu bizi ayırdıkları zaman var ya.
Hiç gelmeyeceksin sanmıştım.
İşte o gün yemin ettim.
Seni hiç terketmeyeceğim diye.
Memo ne olur git.
Yine ben seni değil,
Sen beni terketmiş ol.
Yeminimi bozdurdu bu teknoloji Memo.
Uzun sürmez nefesimi de keserler.
Hiç olmazsa gidişini göreyim.
Memo git artık sende gelme.
Balıklar sırdaşım benim.
Sular göğsüme kadar çıktı.
Aman be Memo.
Artık ben kime cilve yapacağım.
Balıklar cilveden de anlamaz ki.
Bu insanlar beni kaybettiklerinde,
Anlayacaklar değerimi.
İş işten geçmiş olacak Memo.
Ama boşver onlar neyin kıymetini bildiler ki.
Zaten bize hiç iyilikde etmediler .
Beceriksizler, bir düğün bile yapamadılar.
Boşver be Memo.
Buna da şükür.
Abdulkadir Ağa mezarımı yaptırdı,
Sağolsun, varolsun.
Ya bulunduğum yere,
Dinamitler atıp yol geçirselerdi.
Kemiklerim bile kalmazdı.
Hiç arkadaşım da olmazdı.
Suları boğazıma geldi Memo.
Uzun sürmez nefesimi de keserler.
Memo ne olur git.
Sende gelme artık.
Yok yok ,gitme Memo.
Sulara gömüldüğümde,
Ne olur bazen yine uğra.
Benim bulunduğum yere papatyalar at.
Ben bakayım çoban Memo.
Git ama bazan uğra.
Sürünü susuz bırakma.
Benim yanımda sula.
Bana kızma Memo.
Yolun açık olsun.
Belkıs’ın sana kurban olsun Memo.
Erdal ÇELİK
Visitor Information
Box Office Information
Box Office Closing Time
16:30
Visiting hours
open every day
Opening Time: 08:30
Closing Time: 17:00
From Works
LIVING ZEUGMA ILLUSTRATION
Zeugma, which had its most glorious days in the 2nd century AD, was one of the 4 largest cities of the Roman Empire. Zeugma was truly a magnificent city, where high-ranking officers resided, as it was the headquarters of the 4th Legion, and rich merchants lived, due to its strategic advantages.
EROS MOSAIC WITH DOLPHIN
In this mosaic, unearthed during rescue excavations sponsored by Packard Humanities Institutes, figures of Eros, the god of Cup, are depicted on dolphins.
Would you like to touch history and art?
Gaziantep Chamber of Industry
İstasyon Caddesi No:43 Şehitkamil / Gaziantep
Fırat Nehri kıyısında
Beş tepe üzerinde kurulu Zeugma kenti varmış
Bu kentin bütün kızlarına Balkız adı verilmiş
Casusu Lawrens’den beri
Gözleri dönmüş kaçakçılar Balkızların peşine düşmüşler
Onları nereye saklanmışlarsa saçlarından çekip çıkarmışlar
Kimini ta Amerika’ya kimini bilmem nereye satmışlar
Fırat ağlamış peşlerinden
Belkızlarına ağlamış
Zeugma yanmış kavrulmuş
Rengarenk mozaiktiler
Kimi birkaç tabaka tütün fiyatına
Kimi bir gecelik pavyon fiyatına
Kimi avuç avuç kara parayla
Yaban ellere satıldılar
O yüzden Fırat Nehri’nin ağıtı
O yüzden Zeugma’nın terk edilmişliği
O yüzdendi
Belkıs’ın sadece bir Roma Villası içinde kendini sergileyişi
Ama oda kirli yüzü kirli elli kaçakçılarca kesildi
Şimdi Roma Villasının zemini anakaya üstü murç izli
Kenthaur ile Deineria duydukki Newyork’da
Paketlenmiş diğerleri gidiyormuş yarı yolda
Kaçakçıların uçkurları ellerinde Balkız’ın peşinde
Şehvet dolu nefesleri tünellerin içinde
Vurulur kazmalar açılır tüneller , Zeugma’nın üzerinde
Geceler sağır